Sedat Barış
82 yaşındaki Mehmet Kuşman, Van’da bulunan ve M.Ö. 764-734 yıllarında Urartular tarafından yapılan Çavuştepe Kalesi’nde 59 yıldır bekçilik yapıyor. Kendi çabaları ile Urartuca öğrenen Kuşman, bu sayede dünyada Urartuca bilen 12, Türkiye’de ise yedi kişiden biri. Kuşman ayrıca, dünyada Urartuca yazabilen tek kişi olma unvanını da taşıyor.
Mehmet Kuşman, şimdilerde bir belgesel filme konu oldu. Daha önce Dersimli halk ozanı Silo Qiz belgeseli yapan yönetmen Bülent Boral’ın “Taşlarla Konuşan Adam” ismini verdiği belgesel, Mehmet Kuşman’ın 59 yıldır Çavuştepe kalesinde bekçilik yapmasını, Urartuca’yı öğrenmesini anlatıyor.
Belgesel, ilk olarak Brezilya’da düzenlenen Altın Klaket Film Festivali’nde gösterildi. Sonrasında ABD’de düzenlenen Ceylon Uluslararası Film Festivali’nde Mansiyon Ödülü aldı. Belgesel ayrıca Frankfurt Türkiye Filmleri Festivali’nde finalist olarak seçildi.
Yönetmen Bülent Boral ile “Taşlarla Konuşan Adam”ı ve Kürt sinemasını konuştuk.
“Taşlarla Konuşan Adam” belgesel fikri nasıl doğdu?
Belgesele konu olan Mehmet Kuşman’ı ilk olarak basında çıkan bir haber aracılığı ile tanıdım. Haberde Mehmet amcanın Van’da bir kalede bekçilik yaptığı, sonrasındaysa dünyada Urartuca’yı bilen sayılı kişilerden biri haline geldiği belirtilmekteydi. Bu haber bana çok ilginç geldi. 2 bin 600 yıl önce yok olmuş bir dili öğrenmenin hiç de kolay olamayacağı ortadaydı. Üstelik bu işi köyde doğmuş, orada büyümüş ve ancak ortaokulu bitirebilmiş birinin başarmış olması bana çok ilginç geldi. Daha sonra Van’a giden bir arkadaşım da Mehmet amcadan söz edince konuyu daha fazla irdelemeye başladım.
Kayıp bir dilin izini sürüyordu Mehmet Kuşman. Bu çabayı çok önemsedim. Konuyu irdelerken aynı zamanda Mehmet amcayı kendimle karşılaştırdım. Ve çevremde anadili ile bağı zayıf olan herkesle karşılaştırdım. Çünkü bizler, bırakalım dille ilgili çalışmalar yürütmeyi, anadilimizi konuşmaktan dahi imtina ediyoruz. Başta Kirmancî – Zazaca olmak üzere birçok dil yok olma sınırında ne yazık ki. Bütün bunları düşünürken Mehmet amcanın bu azminin, bu çabasının bir belgesele dönüşmesi gerektiği fikri ortaya çıktı.
Daha önce de Dersimli halk ozanı Silo Qiz belgeseli yaptınız. Halk ozanları, çîrokbêj ve dengbêjlerin sinema sanatı için önemi nedir sizce?
Ozanlığın, dengbêjliğin sinema sanatındaki yeri elbette çok önemli. Çünkü bizim yazılı bir edebiyat geçmişimiz yok ne yazık ki. Ya da çok az var. Bizim edebiyatımız daha çok söze dayalı. Tarihimizi gelecek kuşaklara anlatma biçimimiz sözel. Bu sözel anlatım ozanlar ve dengbêjler aracılığıyla günümüze kadar aktarılabildi. Ozanların ve dengbêjlerin aktardığı kilamlar sayesinde bizler son yüzyılda, hatta son iki yüz yılda toplumumuz içinde neler yaşandığını öğrenebiliyoruz. Hangi olayların toplumda ne gibi kırılmalara yol açtığını da bu kilamlar aracılığıyla öğrenebiliyoruz. Kilamlarımızda sinematografik öğeler çok fazla.
Örneğin Silo Qiz’ı dinlediğim vakit bazen kendimi bir zaman tünelindeymişim gibi hissediyorum. Bu hissetme haliyle birlikte kendimi o olayın içinde bulduğum dahi oluyor. Neden böyle? Çünkü bu kilamlarda duygulu bir biçimde olayların gelişim şekli anlatılıyor. Coğrafi tasvirler, kişi ve yer adları çok ince ayrıntılarıyla anlatılıyor. Bu aynı zamanda tarihimizin anlatımı oluyor. Dolayısıyla dengbêjlik ve ozanlık geleneği bizim genel anlamda sanatsal üretimimize, aynı zamanda sinemamıza da büyük oranda kaynaklık etmekte.
Alevi ve Zaza tarihinin, kültürünün, öykülerinin yeterince sinemaya aktarıldığını düşünüyor musunuz, aktarılıyorsa, nasıl daha iyi işlenebilir?
Ben de Bingöl’ün Alevi ve Zazalarındanım. Ne yazık ki bu konuda büyük bir eksiklik söz konusu. Kirmancca-Zazaca çekilen film sayısı, birkaç belgesel ve kısa filmin ötesine geçemedi. Aleviler açısından da durum çok farklı değil. Müzikal üretimler hariç sinemada ve diğer sanat alanlarında üretimler çok az. Üstelik Kirmançca-Zazaca, yok olma sınırında olan bir dil. Gelecekte yok olacak diller arasında gösteriliyor. Çok yoğun bir Kirmanç-Zaza nüfusu olmasına rağmen dil ile kitle arasındaki bağ zayıflamış durumda. Bir kopuş söz konusu.
Bu nedenle üretimler çok önemli. Ne kadar çok üretim olursa dilin varlığını sürdürmesi ve kitlesiyle bağı o kadar güçlenecektir. Bu nedenle başta sinemacılar olmak üzere bütün Kirmanç-Zaza sanatçılar üretimlerini mutlaka kendi dillerinde yapmalıdır. Ve bu üretimleri mümkün olduğunca çoğaltmalıdır.
Kürt sineması ne aşamada sizce?
Kürt sineması adına bugüne dek çok önemli üretimler gerçekleşti. Kürt yönetmenler, yaşadıkları ülkelerde çektikleri filmlerle katıldıkları festivallerde birçok ödül aldılar. Kürtlerde hem geçmişte hem de günümüzde yaşanmışlıklara dair çok fazla hikâye var. Henüz bu hikâyelerin büyük çoğunluğu sinemaya aktarılamadı. İyi eğitim almış, sinemayla ilgili genç bir kuşak var. Bu genç kuşağın zaman içinde bu hikâyeleri derleyip, toparlayıp sinemaya aktaracağına inanıyorum. Şu an film üretiminde bir durağanlık olsa da kısa sürede bunun aşılacağı kanısındayım.
Son zamanlarda Kürt sanat ve sanatçılara karşı yasaklamalar ve baskılar daha yoğunlaşmış durumda. En son sizin filminizin kurgusunu yapan sinemacı Erhan Örs de basit gerekçelerle tutuklandı. Bu konuda düşünceleriniz nelerdir?
Buradan Erhan arkadaşımıza sıcak selamlarımızı gönderiyoruz. Ve kısa zamanda özgürlüğüne kavuşmasını diliyoruz. Baskılar ve yasaklamalar hep vardı aslında. Son dönemlerde giderek yoğunlaştı. Sanatçıların kendilerini ifade edebilecekleri alanlar zaten çok sınırlı. Bu sınırlı alanlar da yasaklamalarla daha da daraltılmak isteniyor. Özellikle Kürt ve muhalif sanatçıların toplumla buluşması engellenmek isteniyor. Buna karşın elbette umutlu olmaya devam etmek gerekiyor. Daha fazla üretmemiz, ürettiklerimizi daha çok insana ulaştırmanın yollarını aramaya hep birlikte devam etmemiz gerekiyor. Ben mevcut durumun bu biçimiyle devam edemeyeceği kanısındayım. Bu karanlık günleri aşacağımıza ve çok daha özgür ortamlarda sanat üretimlerine devam edeceğimize inanıyorum.
Halkımızın sanatçılara olan desteği ve katkısı daha fazla olmalıdır. Üretimler daha fazla sahiplenilmelidir. Zaten çok sınırlı olan üretimlere halkın desteği devam ederse sanatçılarda daha çok üretmiş olurlar.